Şubat 1933'ün ilk günlerinde Bursa Ulucami'de toplanan 100 kadar irticacı kişi
camilerde Türkçe ezan okunmasına karşı bir ayaklanma girişiminde bulunurlar.
Ayaklanma kısa sürede bastırılır. Atatürk olayın hemen ardından Bursa'ya gider.
Çekirge yolu üzerinde bulunan bir köşkte akşam yemeği yenildiği sırada bir kişi
Atatürk’e ayaklanmayla ilgili olarak şöyle diyecek olur: "Bursa gençliği
olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıtaya ve adliyeye olan güveninden
ötürü...". Atatürk hemen konuşmakta olan kişinin sözünü keser ve günümüzde
"Bursa Nutku" diye anılan konuşmayı yapar.
"Türk Genci,
devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna
herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları
güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu,
"Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü
vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi
yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp,
suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi
değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu
yargılayacaktır. Yine düşünecek, "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim
biçimine göre düzenlemek gerek".
Onu hapse atacaklar. Yasal
yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise
telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını,
kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım.
Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu
haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim
görevimdir."
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk
Gençliği!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.