Kuruluş Tarihi: 630
Yıkılış
Tarihi: 965
Kurucusu: Hazar Kağan
Başkenti: Semender, İtil
Dili: Göktürkçe
Devlet
Başkanı: Kağan
Hazarlar, İdil kıyıları ve Kırım
yarımadası arasında imparatorluk kuran bir Türk boyudur (468-965). Hazarların,
Batı Hun Devleti'nin yıkıntıları üzerinde devlet kurdukları (468), Göktürk
İmparatorluğu'nun batı kolu olarak gelişme gösterdikleri, Göktürkler ile eş
kaynaktan geldikleri anlaşıldı. Türk adını almaları da bu yüzdendir.
Hazarlar, Sasanîler'le sık sık
savaşırlardı. Bizans'la aralarında daha çok barışa dayanan bağlantılar vardı.
627 yılında yapılan Bizans-İran savaşında Hazarlar, Sasanîler'e karşı Bizans'ı
tuttular. VII. yüzyıl sonlarına doğru Arran Hıristiyanlarının Hazarlar
üzerindeki dinî baskıları arttı. Yavaş yavaş eski dinleri olan Şamanlığı
bıraktılar. İslâm’ın doğuşundan sonra hızla gelişen Arap saldırıları, kısa bir
süre içinde Azerbaycan'a yayıldı. İstanbul'u kuşatan Emevî ordularına karşı
Bizans; Hazar ve Bulgar Türklerinden yardım istedi (718). Bizans'ın yardımına
koşan Hazarlar, Arapların tepkisini üzerlerine çektiler. Bu yüzden, bu bölgeyi
ele geçiren Araplar, 721-723 yıllarında Hazar topraklarına saldırdılar, başkent
Belencer'i aldılar. Bunun üzerine Hazar hanı İdil ırmağı kıyısındaki Akkale
ilini başkent edindi. Daha sonra Mervan bin Muhammed, bir ordu ile Belencer'e
kadar geldi, şehri yaktı.
Derbend'e Arap birlikleri yerleşti.
Araplar, bu saldırıların bir süre ardını bırakmadı. 737 yılında, gene Mervan bin
Muhammed, yüz elli bin kişilik büyük bir ordu ile Etil şehri üzerine yürüdü.
Oldukça korkulu yollardan, derin vadilerden geçen Mervan, bu ordu ile Kür nehri
kıyısındaki Kasak şehrinden Hazarların Dağıstan'daki büyük illi olan Semender
üzerine yürüdü. Orduyu, biri Derbend, biri de Daryal geçidi olmak üzere iki ayrı
yoldan geçirerek birdenbire Hazarlara saldırdı. Hazarlar, bu beklenmedik saldırı
karşısında pek tutunamadılar. Mervan bin Muhammed, ordusunu kolayca Etil'e
gönderdi, şehri kuşattı. Hazar hakanı, İdil nehrinin öteki kıyısına geçerek,
tarhanlardan kurulu 40 000 kişilik bir ordu ile, Arapların nehri aşmalarını
önlemek istedi. Mervan, bu çarpışma sonunda, 20 000 aileyi esir alarak Derbend
taraflarına sürdü. Anberi adlı kumandanın yönetimi altına verdiği 40 000 kişilik
seçme Arap ordusunu da tulumlara bindirerek nehrin doğu yakasına geçirdikten
sonra, Hazar Tarhanının ordusunu dağıttı, Tarhanı öldürttü. Bunun üzerine Hazar
hakanı, barış istemek ve antlaşma imzalamak zorunda kaldı. Mervan bin Muhammed,
Hazar hakanına, Etil'e dönme izni verdi. Ayrıca, İslâm dinini Hazarlar arasında
yaymak amacıyla Sabit el-Esadî ve Abdurrahman Hulânû adlı iki Arap hukukçusunu,
Hazar hakanının yanında bıraktı. Araplar karşısında başarısızlığa uğrayan
Hazarlar, VII. ve VIII. yüzyıllarda Avrupa ve Bizans ülkelerinde durumlarını
korudular. Kırım ve Azak ülkelerinde daha da güçlendiler. Kırım Gotları, bu
yüzyıllarda Hazarlara bağlıydılar. Başlarında Hazar hakanı tarafından tayin
edilen bir vali bulunurdu. Bu genel valilere, Göktürk ve Hazar devletlerinin
öteki bölgelerinde olduğu gibi, Kırım'da da tuyun adı veriliyordu. Gotlar, kendi
içlerinde bağımsızdı. Daha sonraki yıllarda Hazarlar, yavaş yavaş Gotların
bağımsızlıklarına son verdiler (787). Bu arada Hazarlar, Don ırmağı üzerinde,
bozkır kavimlerinin saldırılarını önlemek amacıyla, Sarhil adını verdikleri bir
kale yaptılar. Ukrayna'nın başkenti olan Kiev'de, Hazar hakanına bağlı üç kardeş
tarafından yaptırılmıştı.
Bu ağır yenilgiden sonra, Hazarlarla
Araplar arasındaki gerginlik arttı. Ast Tarkan kumandasındaki 100 000 kişilik
bir Hazar ordusu, Kafkas dağlarından hızla güneye indi. Daha önce Arapların
saldırısına uğrayan Ermeniye ve Azerbaycan'a girdi (765). Bütün şehirleri yağma
etti. 100 000 Müslüman’ı esir alarak götürdü. Bununla, Hazar kumandanı, otuz yıl
önceki ağır yenilginin öcünü aldı. Güneyde Araplara yenilen Hazarlar, batıda,
özellikle Avrupa devletleri karşısında önemli bir varlık olarak kaldılar. 787
yılında Gotların Kırım'daki kalelerini alarak, oradaki hakimiyetlerine son
verdiler. Araplar gibi, Bizanslılar da Hazarlarla birtakım akrabalıklar kurma
yoluna gittiler. İmparator II. Justinianus, Hazar hakanının kızkardeşiyle,
İmparator V. Konstantinos bir Hazar prensesiyle evlendi. Halife Harun-ür- Reşid
zamanında Hazar hakanı ve yakınları Musevî dinine girdiler.
Hazar İmparatorluğu, bir yandan
Norman-Rus, bir yandan Selçuklu ve Kıpçak saldırıları sonucu sarsıldı. Gittikçe
kuvvetlenen Ruslar, Kiev'i Hazarların elinden aldılar (866). Bu olaydan sonra
Rusların, Hazar topraklarına yaptıkları akınlar sıklaştı. 965 yılında Svyatoslav
kumandasındaki bir Rus ordusu, bütün Hazar şehirlerini yakıp yıktı. Dağılan
Hazar halkı, bazı adalara sığınmak zorunda kaldı. Hazarlar, bir süre sonra Azak
ve Kırım'da küçük prenslikler kurarak yaşamaya başladılar. Bizans'ın yardımıyla
Ruslar buraları da kendi topraklarına kattılar (1016). Aynı yıllarda, Aşağı İdil
ve Terek'teki Hazar devletleri de Oğuz (Selçuklular) ve Kıpçakların saldırıları
sonunda ortadan kalktı. Geniş bir alana yayılan Hazarlar; Kıpçaklar, Peçenekler,
Oğuzlar gibi yeni Türk boylarına karıştılar. Altınordu hakanı Sürbidey Noyan,
Etil şehrinde bağımsız yaşayan Hazarların hakimiyetine son verdi (1299), şehrin
yakınlarında, Altınordu Devleti'nin başkenti olan Saray'ı kurdu. Hazar
kağanları, sırasıyla şunlardır: Bulan (620-?); Ubaca; Hızkiya; Menaşe I; Hanuka;
İshak; Sabulon; Menaşe II; Nisi; Harun I; Menahem; Benyamin; Harun II (?-931);
Yusuf (931-965).
Medeniyet
Bazı kaynaklara göre Göktürk, bazı
kaynaklara göre Rus veya İbranî yazısı kullandıkları söylenen Hazarlardan
günümüze kadar, ancak iki adet yazılı belge kaldı. Bunlardan birisi, Hazar
hakanı Yusuf bin Harun tarafından, Endülüslü Musevî devlet ve bilim adamı Hasday
bin İshak bin Şaprût'a gönderilen mektuptur (960). Öteki ise bilinmeyen Hazarlı
bir Musevî tarafından, hakan Yusuf zamanında (931-965) yazılan bir mektubun,
Mısır'da Keniset-el-Şâmi'de bulunan parçalarıdır. Birinci mektupta, hakan Yusuf,
şeceresini saymakta, Musevî dinine girmekle ilgili bilgiler vermektedir.
Mektupta ayrıca, Hazar ülkesinde yaşayan boyları, bunların yaşayış tarzını
anlatan cümleler vardır. Mektuptan anlaşıldığına göre Hazarlar, yarı göçebe,
yarı şehir hayatı yaşarlardı. Nitekim, bu bilgileri bazı Arap kaynakları da
doğrular. Genellikle yazın çadırlarda, kışın şehirlerde oturuyorlardı. En ünlü
şehirleri, Etil, Saksın, Belencer, Sarkil ve Semender'di. Başkent Etil'in, İdil
ırmağı kıyısında kurulduğu sanılır. Şehrin batı kesimine Etil (Sarığşın da
denir), doğu kısmına Hazarân (Hanbalığ da denir) deniliyordu. Irmağın ortasında,
şehrin iki yakasına dubalı köprülerle bağlı bir ada vardı.
Şehrin batı bölümü, doğu bölümüne göre
daha genişti. Burada hakanın tuğladan yapılmış sarayı vardı. Şehrin uzunluğu 25
km idi ve dört kapılı bir surla çevrilmişti. Şehir, dağınıktı. Evler, Türklerin
derme evleri (hargâh, büyük çadır da denir) denen, ağaçtan yapılmış ve üstleri
keçe ile örtülü türdendi. Onlar, bu evlere odâde adını veriyorlardı. Pek azı
kerpiçten yapılırdı. Hakandan başka hiç kimse tuğla ev yapamazdı. Şehirde ayrıca
çarşı ve hamamlar vardı. Sarkil şehrinde yapılan son kazılardan, şehrin
dikdörtgen biçimli; ev yapımında kullanılan tuğlaların, Asya kaynaklı olduğu
anlaşıldı.
Hazar hakanları, savaşlarda, odâde
denilen, çadırlı bir arabaya binerlerdi. Arabanın her tarafı halılarla döşenir,
üzerinde sırmalarla örtülü bir kubbe yükselirdi. Kubbenin üstünde, altından
yapılmış bir armut bulunurdu. Gelinlerin çeyiz arabaları da, hakanın savaş
arabasını andırırdı. Bu arabaların on tanesinin kapıları altın ve gümüş
levhalarla kaplı olurdu. Arkadan gelen 20 araba ile her türlü çeyiz eşyası,
altın ve gümüş kaplar taşınırdı. Hazarlar, ölülerini suya atarlardı. Bazı
söylentilere göre sonraları, ölüleri yakmağa başladılar. Bir hakan öldüğünde her
birinde birer kabir bulunan 20 odalı bir ev yapılırdı. Kabirler, ufalanmış taş
tozu ile döşenir, içine kireç veya mine konulurdu. Gömme işi bittikten sonra,
hakanı gömenler de öldürülerek, öteki odalara gömülürlerdi. Bu iş, hakanın hangi
odaya gömüldüğünün bilinmemesi için yapılırdı. Bu geleneğin, Hunlarda da
sürdürüldüğünü gösteren belgeler vardır. Hakanın kabir odası, baştan başa,
altınla işlenmiş kumaşla örtülür; bütün işler bittikten sonra suyun altında
kalacak şekilde, nehrin suyu kabir eve boşaltılır ve yapı iyice su altında
kalır; böylelikle artık, hakanın cesedine insan, şeytan, kurt ve böceklerin
zarar veremeyeceğine inanılırdı. Hazar hakanlarından hiçbirinin mezarının
bulunamayışı, kendilerinin bu gömme geleneği yüzündendir.
Ekonomi
Etil şehri, Güneydoğu Avrupa ile Asya
arasındaki bir alışveriş merkeziydi. Bu şehirde, çeşitli dinlere bağlı yerli
halktan başka, ticaret için gelmiş yabancılar da otururlardı. Şehir
pazarlarında, çeşitli ülkelerden, çeşitli yerlerden gelen mallar değiş-tokuş
edilir, satılırdı. Saksın şehrinde alışveriş, kurşun paralarla yapılırdı.
Ayrıca, ekin denilen kumaş paralar (kâğıt para benzeri) da kullanılırdı.
Hazarların başlıca ihraç malı, bir çeşit
tutkaldı, öteki ticaret mallarının çoğu, Rus ve Bulgar ülkelerinden gelen
maddelerdi. Büyük şehirlerin çevrelerinde geniş bahçe ve bağlar vardı. Yerli
halk, yazın çadırlarda şehir dışına çıkar, tarımla uğraşırdı. Hazarların,
milletlerarası ihraç malları arasında, Hazar süngüleri, Hazar eğerleri, Hazar
zırhları önemli yer tutardı. Hazar kılıçları, Ruslar arasında da biliniyordu.
Hakanlar, Bulgar ilteberliğinden her evden, her yıl bir samur vergisi alırlardı.
Ayrıca, ticaret kervanları ve gemileri, onda bir oranında vergi öderlerdi. Hazar
Denizinden gelen gemilerden de gümrük vergisi alınırdı.
Din
Hazarlar, uzun zaman, Şaman dinine bağlı
olarak yaşadılar. Ancak, Bizans ve Araplarla olan sıkı ilişkiler, hakanlarla
soylu ailelerin Musevîliği benimsemeleri, her üç dinin de ülkede yayılmasına yol
açtı. Müslümanlığı da (732-800), Musevîliği de (800-965) resmî din olarak
benimsemişlerdir. Hıristiyanlık, resmî din olmadı, ancak, Arran metropoliti
İsrail'in çalışmaları (677-703) sonucu, bu din de ülkede geniş ölçüde yayıldı.
Halk, daha çok Müslüman ve Hıristiyan; hanlar, tarhanlar ve onlara yakın
çevreler Musevî idi. Hazar'da yedi başkadı vardı. Bunlardan ikisi Müslümanların,
ikisi Hıristiyanların, ikisi Musevî Hazarların, biri de öteki dinlere bağlı
olanların işlerini görüyorlardı. Başkent Etil'de (X. yüzyıl), 10 cami vardı.
Müslüman halkın sayısı 10 000 kadardı. Genellikle Bizans sınırındaki ve
Kırım'daki Hazarlar Hıristiyan, Dağıstan ve Aşağı İdil'de oturanlar Müslüman’dı.
Hıristiyanlar (VIII. yüzyıl), teşkilât olarak yedi piskoposluğa
ayrılmışlardı.
Yönetim Şekli
Hazarların devlet teşkilâtında, çifte
krallık düzeni uygulanıyordu. Devlet başkanı olan hakan, doğrudan doğruya devlet
işlerine karışmıyor, devleti sembolik olarak temsil ediyordu. İdare, onun nâibi
olan Hakanbeh'in elinde bulunuyordu. Ancak, hakanbehi değiştirmek, görevinden
almak, her zaman, asıl hakanın yetkileri arasındaydı. Buna karşılık, orduları,
ülkeyi yöneten, savaş açabilen, hakanbeh idi. Vilâyetlerle ilgili işler,
memleketin adalet ve iç işleri de onların elindeydi. Büyük hakan da denilen asıl
hakanın saltanat süresi, kırk yılı aşamazdı. Bu süre içinde hakan, kendiliğinden
ölmezse, maiyeti "bunadı", "aklı azaldı" gerekçesiyle onu kendi elleriyle
öldürürlerdi. Hakan, düşmana karşı giden ordudan kaçıp dönenleri cezalandırır,
ordu savaşta yenilirse, Hakanbeh'in gözleri önünde, onun kadın ve çocuklarıyla
mallarını başkalarına dağıtırdı. Hakanbehlere, tarkan, yabgu da
denilirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.